30 Ocak 2007 Salı

O Beyaz, Ben Siyahtım; Ama...



Bir önceki yazımda kendisinden bahsettiğim Tanzanya'da vefat eden Erkan Çağıl Bey için, iş ortağı Murat Yıldız Bey diyor ki:

"Vefatından bir ay önce bana okul bahçesinde bulunan iki ağacın ortasını göstermiş 'Burası serin, vefat edersem, beni buraya defnedin!' demişti."

İşte bu arzusu bir vasiyet kabul edilerek, Feza Türk Koleji bahçesinde gösterdiği iki ağacın ortasına defnedildi. Cenaze namazını eski Cumhurbaşkanı Ali Hasan Mwinyi kıldırdı. Savunma Bakanı Cuma Kapuya da namazda hazır bulundu ve "O beyazdı, ben siyahtım; ama o, renk olayını tamamen bitirmişti. Benim en büyük öğreticim oldu!.." diyerek ağladı. Bir siyahın bir beyaz için ağladığını görmek, câmideki insanları da ağlattı. Ayrıca okulda kılınan cenaze namazında da çok sayıda veli ve öğrenci hazır bulundu.

Feza Koleji İlkokul Müdürü Ali Demirbaş, "Kaza geçirdiklerinde, hastaneye götürdüğümüz sırada hep 'Estağfirullah... Rabb'im günahlarımı bağışla... Daha Tanzanya'da yapacak çok işimiz var Rabb'im!..' diyor ve o ölüm sancıları içinde dahi Tanzanya'yı düşünüyordu." diyor.

Kolejin muhasebecisi Mustafa Gülten diyor ki: "Kendisi vefat etmeden iki gün önce, ben refakatçisiydim. Gece dört sıralarında beni yanına çağırdı ve dört isteği olduğunu belirtti. Birincisi, vefat ettiğinde mezarının Tanzanya'da olmasıydı. Hatta bunun aksi olursa, hakkını helâl etmeyeceğini söyledi. İkincisi, vefat ettiğinde yerine ağabeyinin, işlere kaldığı yerden devam etmesiydi. Yani bayrağı devralmasını istiyordu. Üçüncüsü, eşinin Tanzanya'da kalmasıydı. Ama giderse, hakkını helâl edeceğini söyledi. Dördüncüsü, evlatlarının Tanzanya'da eğitim hayatlarına devam etmeleriydi. Ama dönerlerse hakkını helâl edeceğini belirtti."

Feza Koleji kimya öğretmeni Mustafa Tüysüzoğlu diyor ki: "Ölmeden bir gün önce bana 'Dolapta zemzem var, biraz verir misin?' demişti. Ben doktorlar yasakladığı için bu isteğini yerine getiremedim. Vefatından sonra bu vicdan azabını taşıyamayıp vakıf menajerimiz Alptekin Aksoy ağabeyimize gidip meseleyi anlattım. Bana, o dolapta aslında zemzem olmadığını, muhtemelen o zemzemi, meleklerin kendisine ikram ettiğini söyledi. Bu sözden sonra rahatladım... İkinci olarak ben ve ortağı Murat ağabey, en az yirmi defa Erkan Bey'in 'Hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir!' dediğine şâhit olduk... Sanki meleklerle bir sohbette ders yapıyorlardı!.."

Kolejin Türkçe öğretmeni Nazif Yalçın diyor ki: "Erkan ağabeyimizi vefat ettikten sonra, gece rüyamda şöyle gördüm: Erkan ve Murat ağabeyle beraber üçümüz okulun bahçesindeydik. Erkan ağabeyimizin etrafında öğrenciler sürekli dönüyorlardı. O da onlara sürekli tebessüm ediyordu. Daha sonra onu mezarına bırakacaktık; birden o çukur bembeyaz nurlar saçmaya başladı."

Kolejin bilgisayar öğretmeninin eşi Ezel Kutlu Hanım diyor ki: "Erkan ağabeyimiz defnedileceği gün ben de orada olmak istedim. Erkan ağabeyimizi daha önce yakından görmediğim için yüzünü net olarak bilmiyordum. Erkan ağabeyin gömülme işlemleri yapılırken mezarı yanında sürekli ortalarda gezen ve üzerinde beyaz, uzun bir elbise bulunan ve bembeyaz parlayan bir insana gözüm takıldı. Sürekli insanlara tebessüm ediyordu... Ben cenazeyi unutup bu beyaz elbiseli adama dikkat kesildim. Mezarın üstüne toprak örtülürken geldi ve toprağın örtülüşünü izledi. Tam dua sırasında, gözümden kayboldu... Ayrıca dikkatimi bir husus daha çekti. O esnada, bütün beyaz leylekler havalanmıştı ve sadece bir tane leylek mezarın hemen yanı başında belirivermişti!.. Defin işlemlerinden sonra eşim fotoğraflarını bilgisayara aktarırken, Erkan ağabeyin daha önce çekilen fotoğrafını bana gösterdiğinde tüylerim diken diken olmuştu. Çünkü o ortalarda tebessüm ederek dolaşan uzun beyaz elbiseli adam Erkan ağabeyin tâ kendisiydi."

Yüz akımız bütün öğretmenlere ve esnaflara, bilhassa Erkan-Arzu Çağıl ailesine selam ve dualar...

Abdullah Aymaz, Zaman, 29.01.2007


Hiç yorum yok: